Milletleri tanımanın en kısa yolu tarihlerine bakmaktır. Zira milletlerin geçmişleri “ortak değerler, ortak tepkiler ve yetkinlikler/zaaflar” açısından açık bir kitap gibidir. Örneğin Rusları tanımanın en kolay yolu hemen tarih kitaplarını açıp II.Dünya Savaşında 200 gün ve gece boyunca devam eden ve sonunda Nazi Almanya’sının yenilgisiyle sonuçlanan Stalingrad Muharebesine bakmaktır. Stalingrad Muharebesini inceleyen herkes doğal olarak şu sonuca ulaşacaktır: “Ruslar, vatanlarını savunurken ölmeyi göze alan bir millettir!” Demek ki Rusya’yı işgale kalkışan bir ordu karşısında “vatan için ölecek askerler” olacağını bilmelidir.
Aynı bakış açısı Türkler için de geçerlidir. Türk tarihi de bu anlamda sayısız derslerle doludur. Yakın tarihte Çanakkale Muharebeleri ve ardından Kurtuluş Savaşı tüm dünyaya tek bir gerçeği haykırır: “Türk’ü öldürebilirsin ama vatanını ele geçiremezsin!”
Elbette tersi durumlar da söz konusu olabilir. Örneğin Almanlar; dünyanın en üretken, en disiplinli ve çalışkan milletlerinden biridir ancak taktik seviyede yarattıkları mucizelere rağmen stratejik hedef tayininde o kadar da başarılı olmadıkları iddia edilebilir. 2. Dünya Savaşında “Rusya’ya saldırmaları” böyle bir stratejik hatadır ve Almanlar, kazanamayacakları bir savaşın içine girmişlerdir.
Ne ilginçtir ki geçmişte yaşanan hataların bir benzeri bugünlerde de görünmektedir. ABD merkezli Atlantik güçleri, Almanya’nın aleyhine olacak şekilde Ortadoğu’yu ateşe verirken Alman hükümetleri “jeopolitik gerçekleri” ve “coğrafyanın anlattıklarını” anlamamakta ısrarcı görünmektedir. Zira Atlantik güçlerinin “kaos” temelli Ortadoğu planı en başta ve en çok Avrupa’yı yani Almanya’yı tehdit etmektedir. Daha şimdiden Irak’ın, Libya’nın ve Suriye’nin yaşadıkları yıkımlar ve sonuçları ortadadır. Büyük Ortadoğu Projesi adı altında yürürlüğe konulan; ateş, kan, gözyaşı ve göç dışında bir sonuç üretmeyen ABD projesi her anlamda Almanya’yı kuşatmaktadır. Irak ve Suriye’den sonra İran’ın hedefe konulması, Rusya’ya yönelik saldırgan ABD tutumu ve Türkiye’ye karşı uygulanan “ABD merkezli ekonomik yaptırımlar” en çok Almanya’yı etkileyecektir. Zira anılan ülkelerin tamamının çıkarlarıyla Almanya’nın çıkarları aynıdır.
ABD, hemen her bölgede “kaos ortamı yaratarak” bir yandan Avrasya güçlerini meşgul etmekte öte yandan da bir çeşit “kavimler göçü” yaratmaktadır. Türkiye’nin bugüne kadar yaklaşık 5 milyon mültecinin Avrupa’ya akışına engel olması Almanya açısından sorunları çözüyormuş gibi görünse de bu durumun sürdürülebilir olmadığı çok nettir. Suriye’nin parçalanması ve sonra sıranın İran’a gelmesi durumunda ortaya çıkabilecek yeni “göç akımlarını” ise Türkiye’nin tek başına engellemesi mümkün olmayacaktır. Hele hele Kuzey Irak’ta ve Suriye’nin Kuzeyinde oluşturulan ve merkezinde terör örgütü PKK’nın ve farklı isimlerdeki Amerikancı güçlerin olduğu 50-80 bin kişilik “terör ordularının” oluşturulduğu bir dönemde, “ABD’nin yeni oyunlar” planladığı görülmek durumundadır.
Ancak tüm bu görünen gerçeklere rağmen Alman hükümetlerinin doğru analizleri yapamadıkları ve stratejik olarak olmaları gereken yerde olmadıkları çok rahatlıkla söylenebilir. Oysa yapılması gereken ve Almanların ulusal çıkarlarına uygun olan tavır çok nettir! Almanlar öncelikle ulusal çıkarlarının “Avrasya güçleriyle” olduğunu net olarak görmeli ve başta Türkiye, Rusya, İran ve Suriye olmak üzere tüm bölge ülkelerinin “toprak bütünlüğünü” kendi “toprak bütünlükleri” olarak görmelidir. Irak’tan sonra Suriye’nin ve ardından İran’ın ya da Türkiye’nin “kaosa” teslim edilmesi halince ortaya çıkacak “domino etkisinin” Almanya’yı, Avrupa’nın liderliğinden indireceğini ve ABD’nin “askeri üssü” konumuna iteceğini görmeleri gerekir.
Tam tersi senaryoysa Almanya’ya doğru politik hattı gösterecektir. O hattın “stratejik ortakları: Türkiye, Rusya, İran, Çin ve bütün Avrasya ülkeleridir.” Almanya; ABD merkezli “kaos düzenini” ancak Avrasya güçleriyle dayanışma halinde aşabileceğini görmek durumundadır. Aksi her durumda Almanya’da toplumsal düzenin bozulacağı, ırkçı grupların ve yabancı düşmanlığının artacağı ve aynı zamanda Alman ekonomisinin hızla bozulacağı görülecektir.
Bu durumda ülkesini seven her Alman yurttaşı için düşünülmesi gereken olgu: “Coğrafyanın gerçekleridir.” Alman hükümeti de geçmişte yapılan büyük stratejik hataları yeniden hatırlayarak bu sefer doğru kararı almak durumundadır. O karar, en basit ifadeyle “Almanya’nın kaderinin Atlantik cephesinde değil Avrasya cephesinde olduğunun kabulüdür.” Bir kez doğru karar verilince “tek kutuplu dünyanın” yarattığı tüm sorunların hızla sona ereceği ve “çok kutuplu dünyanın” en fazla Almanya’nın çıkarlarına uygun olduğu da anlaşılacaktır. Coğrafyanın gerçekleri Almanya’nın yerinin Avrasya olduğunu haykırmaktadır. İnsanlık için umulur ki, Alman hükümetleri de bu haykırışa kayıtsız kalmayacaktır.
Leave a Reply